Toksik müşteriler fast-food gibidir: Kolay erişilebilir ve cazibeli oldukları gibi bağımlılık da yaparlar.
Sana iyi gelmediklerini bilirsin, ama yine de dönüp dolaşıp kendini onların kapısında bulursun.
Amaçları seni ucuza içeri sokup, etinden sütünden yararlanmaktır. Kafalarında yarattıkları hayali hedeflerin garantörü olmanı isterler.
Başarıları sadece onların başarısıyken, beceriksizlikleri senin yetersizliğin ve beceriksizliğindendir.
Net olmayan geleceğe dair bolca iyimser sözler verir, daha buradan çok ekmek yiyeceksin diye kanına girerler. İndirim isterler.
Kısık bütçeyle elinden geleni yapar, masraf çıkarmamaya gayret edersin ama onlar sıkışınca sana kendini değersiz hissettirmekten geri durmazlar.
Seni çarka sokarlar, bitmeyen işlerde dön babam dönüp durursun ve kendi kendine sürekli “yeterince kazanırsam, daha iyi müşteriler bulabilirim” der durursun, ama hiçbir şey değişmez.
Sana kötü bir haberim var dostum: Bu tarz müşterilere iş yaptıkça hiçbir zaman yeterince kazanamayacak, daha iyi müşteri de bulamayacaksın.
Çünkü sen onlarla karnını doyurdukça, onlar seni içten içe daha fazla tüketecek.
Bir adım at ve bu toksik ilişkilere nokta koymaya başla.
Kolay değil ama bu çarkın içinde kalmak inan çok daha kötü…
Açlıktan ağzın kokuyorsa bile ucuzcu müşteriyle çalışma.
Gerekirse iyi müşterinle ucuza çalış ama ucuzcu müşteriden uzak dur.
Ucuzcu müşteriler çok talepkar olur. Kazandığın paradan daha fazlasını sana zaman ve enerji olarak harcatır.
Ne istediklerini söylemeden önce kaça yapacaksın diye sorarlar.
100 liralık işi bile 90’a kapatıp, senin 10 liranın peşine düşer, bunu kâr görür.
Senin kâr marjını afiyetle yerken anlaştığınızdan çok daha fazla miktarda işi üzerine yığmakta bir beis görmez.
En ufak bir hatanı, gecikmeni yüzüne vurmaktan çekinmez. Sen de iyi niyetinle mutabık kalınan işin dışında küçük küçük işlere evet dersin. Zaman içinde bunlar da görev tanımına eklenir ve bir de bakmışsın, elin kolun bağlanmış.
Yapılacak projede amaçlananın ne olduğu konusunda muğlak; bitmek bilmeyen “bir tık büyüsün, daha canlı bir font olsun, hareketli olsun, bizi etkilemedi bi de şöyle baksak” tarzı keyfi revizyonlar konusunda ise şaşırtıcı derecede nettirler.
Dört liralık bütçeleriyle dört milyar liralık reklam kampanyasıyla yapılmış büyük bir markanın işini önüne koyup “bu etkiyi almak istiyoruz” derler. Tabii ki çok akıllı ve her zaman haklıdırlar.
Bu akıllı ve haklı arkadaşlara kapıları gülümseyerek kapama vakti çoktan geldi.
Kârlı bir işletmen olsun istiyorsan, yüksek paraları ödeyebilen birkaç müşteriyi portföyüne eklemeye çalışmalısın. İstediğin paradan ürkme, “bu parayı alıyorum ve karşılığında onları baş tacım yapıp, dertlerine derman oluyorum” de ve buna göre çalış. (Çünkü bunun parasını ziyadesiyle ödüyorlar.)
Ve sana severek para ödesinler. Sen de odaklan, ne gerekiyorsa yap, gerekirse adam al, gerekirse en iyi stok imaj bankasından görsel al kullan, işini görecek eklentiye 100 dolar para ver, ver ki işin parlasın, ucuzcu adamın üzerine yapıştırdığı bedavacılığından kurtul. Ivır zıvırdan tasarrufu bırak bir kenara.
Merak etme, bu vizyoner müşterini kazıklıyor ya da hak etmediğin bir parayı istiyor ve alıyor değilsin. Çünkü onları memnun etmek için ne gererekirse yapacaksın. Sonuçta ne istediysen onu ödemediler mi? Ve bunun karşılığında senin en iyi işinin, dertlerine derman olacağına ikna olmadılar mı? Gayreti elden bırakma. Bırakacağın tek şey, rakiplerine bırakacağın ucuzcu müşteriler olsun.
Unutma! Alternatif hizmet verenlerle çalışmak nasıl ki müşterinin elindeki güç ise, istemediğin müşteriye teşekkür edip yolları ayırabilmek de senin en büyük gücün.
Bu yazıyı yazarken esinlendiğim (ve çoğu yerini birebir çevirdiğim) Chris Do paylaşımı: https://www.linkedin.com/posts/thechrisdo_stop-working-for-cheap-activity-7000851069232668674-Q_od?utm_source=share&utm_medium=member_desktop
Thank you Chris Do and Kezia Israel, MBA
Görseller: Dall-E (A beggar decorating the moon with gems, digital art)